2 Araştırma Görevlisi, 1 Profesör, 1 Doçent

Başlığı öyle bir attım ki sanki fıkra anlatacakmış gibi hissettim kendimi. Ama bugün başımdan geçen bi olayı anlatıcam size. Garip ama üniversitede okurken aynı gün 4 farklı hocayla karşılaşmak beni çok şaşırttı doğrusu. Sabah sabah devrelerimi yaktılar yemin billah.

Evden çıktım, kahvaltımı yapmak için o mükemmel çikolatalı simit satan fırına gidiyodum. İlk sokağı döndüm ve karşımda bi araştırma görevlisi genç. Derslerimize girmiyo ama sınavlarda yaptığı ibnelikler daha dün gibi aklımda. Yok telefon kapalı olacakmış, kimlikler sıranın üstünde olacakmış, kağıtlar açılmıcakmış falan filan. Orda artistlik yaparken iyidi hadi şimdi gelsene lan ! diyesim geldi ama bi baktım ağacın dibinde dikilmiş elindeki telefonla uğraşıyo. Yüzünde bişeyden tırsmış gibi bi havası var. Yada kız arkadaşını beklermiş gibi. Yanından geçtim gittim. Beni görmedi zaten görsede tanımazdı amk.

Çark caddesine girdim yoluma devam ediyorum, hoop o da ne. Bir araştırma görevlisi daha. Bu sefer biraz yaşlı olan. Yaşlı dediğim diğerinde 5-6 yaş büyük herhalde. Bu zamana kadar nasıl araştırma görevlisi olarak kalmış orası tartışılır cinsten. Onunda yuzunde aynı ifade. Biraz tırsmış, biraz endişeli, sanki banka soymuş gibi bi havası var. Caddedeki bi dükkanın önunde mal gibi dikiliyo. Onu görür görmez şöyle bi arkama baktım, hassiktir noluyo lan nerdeyim ben diye. Ama görevliler sonuçta bi yandan da köle sayılırlar zavallım. hocalar eşşek gibi koşturtuyo bunları. Yoluma devam ettim.

Mis gibi bi havada simidimi yiyip çayımı yudumlarken, hobaaa. Ufukda bi profesör belirdi. Uzaktan bana doğru geliyodu. Bunuda görünce artık bi kıllanmaya başladım. Ne tesadüf bununda suratında aynı ifade. Sağa sola bakarak hızlı adımlarla geliyo sanki FBI kovalıyo amk. Yanımdan hızlı bi şekilde geçiyo gidiyo bense sadece bakıyorum. İçimden neler kurmuyorum ki neler. Dedim herhalde milyonda bir ihtimali yaşadım şuan. Bi hoca daha görmek istemiyorum. Yoksa bunlar bi işaret mi dedim bi an.

Fırından çıktım eve gidiyorum ve altın vuruş. Bir doçent görüyorum ki iliklerimde bi soğukluk hissediyorum. Hassiktirrr dedim içimden şöyle uzuuun bi şekilde. Bu sefer diğerleri gibi kaçmıyodu bu sakin sakin yürüyodu. Karşı karşıya geldik ” napıyon” dedi böyle siklemez bi tavırla. ” hiiç hocam kahvaltı yaptım evime gidiyorum dedim”. Cevap, ” Çook güzel ” zaten bunun kim olduğunu bizim bölümdeki herkes anlamıştır şimdi.

Bugün bu kadar tesadüfü aynı anda yaşadığım için biraz şüphelenmedim değil. Bunlar kesin banka felan soydular. Ya da ne bilim binanın demirinden felan çaldılar. Ama var bişi yanı kesin.

Bana Göre

Yazımı tabi ki bugünkü GS-FB maçından sonra etraftaki işsiz, gerizekalı ve mantıksız insanlar yüzünden değil canım sıkıldığı için yazacağım. Ama böyle bişi var harbiden. Yemin ediyorum sabahtan beri gördüğüm lafları “en güzel sokmalık laflar” diye boktan ismi olan bi kitapda derleyebilecek kadar çok. Birin UEFA kupası varmış, biri büyük takımmış, biri bilmem kaç yıldır yenemiyormuş, biri anasının bileziklerini satıp kocaya kaçmış falan filan. Afedersiniz de bu ne lan ? Cidden ne bu lan ? Yada lan ne bu ? Türkçe zengin bir dil işte, sakız gibi mi neydi o ?

O, statta yada evde, ne bilim belki kahvede yada 5 yıldızlı bi otel suitinde izlediğimiz şey, yani maç futbol maçı bi oyun değil mi lan ? Oyun nedir biri bana açıklamasını yapsın. Genelde zevk almak için oynanan şeydir. Oyunu açıklarkende oynanan demek çok saçma biliyorum, ama öle lan ben napim yani. Zevk için yazıyo orda bak iyi okudun mu ? Başkasının araba sibobuna yada onu doğuran doktorun kapıcısına küfür etmek yazmıyo dimi. Bu küfür bölümü ayrı bi genişletilebilir, neyse. Olm düzgün anlayın şu olayı. Tamam anladık taraftarsınız, yürekten seviyosunu, yok onu için ölürsünüz, böbreğinizi satarsınız da, taraftarlık böle bişi değil ki. İzleyeceksin maçını, hadi olm sabri yada ulan atsana onu selçuk gibi cümleler kuracaksın. Maç sonunda adam kesmiceksin, yada yendiğiniz zaman sabaha kadar saçma fotoğraflar paylaşmıcaksın, sanki o golleri sen atmışsın gibi kendini kral sanmıcaksın.

Aslıdna bu yazıyı boşuna yazıyorum ya, ne güzel amk sabaha kadar söylenen saçmalıklara gülüyorum banada sebep çıkıyo işte. Ama size en başta dedim ben canım sıkıldığı için yazıyorum.

Hadi si yu leytır.

Kırılma Noktası

Artık herşeyin anlamsızlaştığını fark ettim…

Neden böyle bi giriş yaptığımı inanın bende bilmiyorum. Ama yakın geçmişte olanları düşündüğüm zaman kısaca aklıma bu cümle geldi. Evet herşey anlamsızlaştı.

Peki herşey mi ?

Yaniiii…

Severek yaptığım işleri saymazsak geri kalanlar anlamsızlaştı diyebilirim. Peki anlamsızlaşmak ne demekti ?

Bence anlamsızlaşması demek artık heyecan vermemesi…

Uğraşırken beni yorgun düşürmesi, bunaltması…

Fikirlerimi öldürmesi gibi bişey.

Örnek mi ? Dersler !

Bu zamana kadar hiç böyle bi sıkıntım olmamıştı, yani dersler diyorum. Hiç bu kadar hayattan soğutmamışlardı beni. Hiç bu kadar düşman olmamışlardı bana.

Önceden böyle değildi, severdim derslerimi. Sorardım, öğrenirdim. Kitabı elime aldığımda merak ederdim hep acaba içinde ne var diye.

Peki ya şimdi ?

Okumaya devam et