Kırılma Noktası

Artık herşeyin anlamsızlaştığını fark ettim…

Neden böyle bi giriş yaptığımı inanın bende bilmiyorum. Ama yakın geçmişte olanları düşündüğüm zaman kısaca aklıma bu cümle geldi. Evet herşey anlamsızlaştı.

Peki herşey mi ?

Yaniiii…

Severek yaptığım işleri saymazsak geri kalanlar anlamsızlaştı diyebilirim. Peki anlamsızlaşmak ne demekti ?

Bence anlamsızlaşması demek artık heyecan vermemesi…

Uğraşırken beni yorgun düşürmesi, bunaltması…

Fikirlerimi öldürmesi gibi bişey.

Örnek mi ? Dersler !

Bu zamana kadar hiç böyle bi sıkıntım olmamıştı, yani dersler diyorum. Hiç bu kadar hayattan soğutmamışlardı beni. Hiç bu kadar düşman olmamışlardı bana.

Önceden böyle değildi, severdim derslerimi. Sorardım, öğrenirdim. Kitabı elime aldığımda merak ederdim hep acaba içinde ne var diye.

Peki ya şimdi ?

Okumaya devam et

İki-Üç Gündebirlik

Her gün kenara köşeye bir şeyler yazınca adı günlük oluyor da iki üç günde bir yazınca ona iki-üç gündebirlik denmez mi kardeşim. Yaptım olacak. Buralar bööööyle yazı dolacak !

Son günlerde neler yaşadım ? Düşünüyorum da bazıları hep monoton hale gelmiş. ( hem monotonu kullanıp hemde hep demek hiç mantıklı gelmedi ama ) Hatta bazıları dediğim şeyler günümün %67,82 sini kapsamış durumda. Örnek, “son 3 haftadır evimde kahvaltı yaptığımı hatırlamıyorum”. Bu cümleyi tırnak içine aldım çünkü bu kalıp asabımı bozuyo. Hatırlaman için ilk önce yapman lazım lan ! Neyse, yapmadım işte sonuç olarak. Biri 3 hafta boyunca sabah kahvaltıda ne yedin diye sorsa ( ki böle salak bi soruyu kimsenin sorcağına inanmıyorum ) 1. güne poğaça-çay yazıp, altına 20 tane “den den” işareti koyabilirim şuan için. Sabahları benim için olaylar şöyle gelişiyor;

– 08:10 , telefonu aldığımdan beri değiştirmeye üşendiğim alarm sesiyle birlikte söverek kalkıyorum yatağımdan

– 08:11, alarmı kapatıyorum !

– 08:53, fakültenin eşsiz manzarasına sahip olan (!) kantinimizde poğaça-çay menüm hazır. Afiyet bal şeker olsun.

Daha önceki yazımda bahsettiğim gibi (bkz: Vizeden Önceki Gün) bir de sadece sınav haftalarında monotonlaşan olaylarım var. Mesela, sınav haftası gelip çattığında benim gözümde nedense herkes çancıdır abi, atarı kaçarı yok yani bunun. Elinde bi kağıt mı var, Aha çancı işte gel buraya !

“Oğlum kadir, boş kağıt var lan elimde kendinde misin sen ?”

“Banane lan, kağıt var mı var çancısın oğlum işte !”

gibi konuşmalar hep geçer o “çancıyla” benim aramda.Tabi herkesin çancı olduğuna inanmam, zamanla yerini paranoyaklaşmaya bırakıyor.

“Vayy, kadir nbr yaa ”

“Git lan, seni pis çancı seniii”

bu artık paranoyak kadirin cümleleri. ( bu dönemde söylediğim cümlelerin mesuliyetini kabul etmiyorum arkadaşlar şimdiden söyliyim.) Bu dönem fazla sürmüyo ama, sınavdan 1-2 saat öncesinde oluşan bi durum. Neyse ki önayın bile çancı olduğunu düşündüğüm anda paranoyaklaştığımı fark ediyorum, olayı bitiriyorum.

Vize haftası monotonlaşan önemli iki nokta daha var. Sınavdan önceki konuşmalar ve sınavdan sonraki konuşmalar olarak ayırabilirim. Bi nevi after-before olayı yani.Sınavdan önce en çok söylediğim şey ” Oğlum hiç bişi bilmiyom lan” dır galiba. Bu cümleyi grafik üzerinde, x doğrusuna “sınav yaklaştıkça” yazıp y doğrusuna da “Toplam söylenme” dersem eğer x² grafiğiyle çok rahat bi şekilde açıklamış olabilirim.

Sınav sonra ise herkesin sevdiği gibi benim de çok sevdiğim cümle ” Boş kağıt verdim abi” dir. Bu önerme, sınav sonuçları açılanana kadar herkes tarafından doğru kabul edilir. Yani p=1. Ama sınav sonucu açıklandığın da kağıdına 2 puan verildiğini gören benim gibi öğrenciler ( mesela Alper, gerçi o finalden 1 puan almıştı ama neyse ) , boş kağıt vermediklerini anlayarak büyük konuştukları için pişman olurlar. P=0.

Ve ! ve ! ve ! Sınavdan çıkılan bi ortamda kesinlikle “şemsiye” kelimesini çok duyarsınız. Fılsıltı bile olsa.

Not: Nedense aklım fikrim hep vizelerde, sınavlarda. Bende anlamadım. Çancı mıyım lan yoksa ben ?

Not 2 : Yok lan şemsiyenin etksidir o.

Kadir ÇELİK

Vizeden Önceki Gün

“Lise bitsin, rahatız oğlum. Yan gelip yatacağız. Valla lan !”

Keşke bu sözü bana kimin söylediğini hatırlasam, hiç fena olmazdı. Ama kulağında çanların cirit attığını hisseder gibiyim. Sözüm size liseliler, yok oğlum öle bi dünya inanmayın. Üniversitede geçirdiğim vakit, lisede söylenen yalanlara küfür etmekle geçti nerdeyse. Ulan bari biri tutsaydı ! Sen gel 4 yıl boyunca g=10 diye öğret, geç üniversiteye 9.81 de, hobaaa ! Pi sayısını zaten anlatmıyorum, allahından bulsun o.

Eee… tamam, kazandım şimdi üniversiteyi. Rahatım. Öyle bi rahatlık ki sanki dünya zikimde değil. Ulan öleceksin deseler, amaann koy g.te rahvan gitsin derim yani o derece. He sonunda ne mi oldu, söyliyim. Okul başladıkdan sonra o rahatlık bi daha hiç uğramamak üzere kocaman bi nah çekip gitti hayatımdan.

İlk haftalar…

Oooo ne güzel yer lan bura. Kıravat yok, zil yok, tenefüslerde ağızımıza sıçan müdür yardımcıları da yok. Sevdim ben burayı, valla lan ! Müge anlı’nın yaptığı tv programları tadında ders işliyoruz, zaten ben x i bulana kadar o gelip beni buluyo sıkıntıdan. Sabahın köründe gidip edebiyat derslerine girmiyorum, yerime imza atan hocalar çıkıyor karşıma. Ama dur bi dk, bu ne lan ! Sakin olun oğlum alışkın değiliz bu kadar el bebek gül bebek okula, fazla geldi birden. Rahatlık battı yani rahatlık !

Vize haftası…

Kazığın sadece ucu sivridir.

Bu özlü sözü söyleyen arkadaşımı anlamaya başlıyorum yavaştan…

Hiç hesaba katmadığım vize haftası aniden bölüyor bu rahatlığı (Pazar günü sınav yapıyorlar bide, asıl o bozuyor zaten moralimi ). Vizelerden 1 hafta önce öyle bir telaş sarıyor ki totomu sorma. Önce ders notu bulmam lazım. Bu aşama için sınıfta yüzünü daha önce hiç görmediğim kişilerle tanışıyorum. Tabi “Merhaba ben kadir, fizik ders notları var mı sizde ?” diyerek ilk selamlaşmada notu alma ihtimalim, hocanın gelip bana soruları verme ihtimalinden daha düşük. İşte bu noktada üniversite bana ileri görüşlü olmayı öğretiyor. Varan biiir ! Demek ki neymiş, vizelerden önce kendine en az 2 tane “dersi dinleyen” arkadaş temin edecekmişsin kadir. Çabalarım sonuç veriyor ve sonunda notlara ulaşıyorum. Tabi bu arada fotokopilere verdiğim paralarla kendime bi iphone alabileceğimi hesaplamadan da edemiyorum.

“Oğlumm, nereye kadar lan sınav”, ” Hoca o konu yok dedi”, “Biz bunu işlemedik lan sormaz bize”

İşte bu cümlelerle de ikinci aşamaya geçmiş bulunuyorum. Sınavda hangi konulardan sorumlu olduğumu öğrenmek için yaptığım araştırma NASA’ya taş çıkartacak cinsten. ( Ders kitabımın “İçindekiler” bölümünü ezberlediğimi ise sonradan fark ediyorum ). Arada bir kendini iddaa oynamaya adamış arkadaşlardan çıkacak soruların tahminlerini yazıp, gerekli yerlerin altını özenle çiziyorum. ( Sırf bunun için kırmızı kalem aldım lan ben ! ). Evet… level completed. Artık ders çalışmaya hazırım. Vizeye son 23 saat !

– Bu arada ben bunları yazarken evde olanlar: Trabzon-İnter maçı berabere bitti ve Ahmet’i sakinleştirmek için ambulans çağırdık. Önay mukavemet vizesinde totem yapacakmış, şuan koltuğun üzerinde planking yapıyor. Resul ise son 4 saat içinde hayatının gevezelik rekorunu kırmış bulunmakta. Arkada çalan parçamız, Black Eyed Peas Imma be.

– Ahmet’ten son dakikalarda bi atak geldi. “Önay ! saat birazdan yatacaksın.”

Ne demiştim en son. Hee, çalışmaya hazırım… sözümü geri alıyorum. Nah hazırım ! Nere çalışıyom ben, hocanın 7 haftada işlediği konuları 7 saatte bitirebileceğim aklımın bi ucundan geçiyor ama hocanın emeğine saygımdan dolayı yapamıyorum. Boru değil lan 7 hafta !

Önce tertemiz A4 kağıtları lazım abi yoksa motive olamıyorum. Odama gidip kağıtları alana kadar iki bardak icetea şeftaliyi bitirmiş ve twitter’ı kontrol etmiş oluyorum. ( Feyza mention atmış ). İstediğim zaman internetten kalkabilme alışkanlığına sahip olmadığım için bir kaç blog yazısı da sindirmeden rahat edemiyorum. ( İstiklal Akarsu ve Siminya, güzel yazıyorlar. ) Aaaa ! yeter ama lan artık başlamalıyım. Hadi kadir hadi lan !

2 saat sonra…

….dikey kuvvetler normal gerilmeyi, yatay kuvvetler kesme gerilme…

Dırırırırıtt… Dırırırırıtt…

Noluyo lan !

Dırırırırıtt… Dırırırırıtt…

Hassiktir telefonmuş.

Tuş aç

Güvenlik kodunu gir… Dıt dıt dıt dıt dıt…

1 yeni mesaj… Göster…

“SAKARYA Carsı: 14/1 SİSLİ, Pers: 12/2 SİSL…”

Neee hava durumu mesajı mı ! Lanet olsun Turkcell, vize zamanı yapma bari lan.

45 dk sonra…

…sağ el kuralında baş parmak normali gösterece…

Ooooff ! O artı nerden geldi lan. Ahmeeet, baksana bi…

15 dk sonra…

…oğlum grafiği çiziyon orda yazıyon işte artıyı.

Hmmm, tamam lan tamam anladım eyvallah.

( Saat kaç acaba ya ?)

01:20…

Yuhh…

Ben yatıyorum gençler, yarın 9’da kalkıcam lan. Ahmet kalkamazsam uyandır beni.

Dırırırıt… Dırırırırt….

Resul: Cem hocam nbr yaa

Cem: İyidir atikcan senden ?

Uhhh. Bu saatte cemle mi konusuyon lan…

Not: Kısacası vizeden önceki gün böle geçip gidiyor hayatımdan. Yazıya mutfakda biriken bulaşıkları ve açlığımı eklemek istemedim. Yoksa bitmezdi bu yazı. Sadece bulaşıklar yeter be.

Sevgi ve saygılarımla

KADİR ÇELİK.